HZ.UFTADE NIN HAYATI
HAYATI ve ŞAHSİYETİ
KUDDİSE SIRRUHU
(1490-1580)
Mehmed Muhyiddin Üftade 895 (1490) yılında Bursa'da dünyaya gelmiş,
988 (1580)'de yine Bursa'da vefat eylemiştir. Üftade, Bursa'da kurulup teşkilatlanan ve daha sonra Anadolu ve Balkanlar'a yayılan Celvetiye Tarikatı'nın Piri ve Aziz Mahmud Hüdayi'nin de şeyhidir.
ÜFTADE ADINI ALIŞI
Gençlik yıllarında Ulucami ve Doğanbey Mescidi'nde fahri müezzinlik yapan Mehmed Muhyiddin'in sesi çok güzeldi. Halk O'nu dinleyebilmek için ezandan önce caminin etrafında erkenden toplanırlardı.
Bir gün yaptığı bu hizmete mukabil caminin mütevellisi kendisine bir kaç akcelik maaş tayin etti. 0 gece rüyasında "mertebenden üftade oldun
(düştün) itabına maruz kalan Mehmed Muhyiddin, derhal maaşı terk ederek kendisine "Üftade" lakabını taktı. Daha sonraları da bazı şiirlerinde kullandığı sanılan "Muhyiddin" mahlasını bırakıp Üftade mahlasını kullanmaya başladı. Bu gün elimizdeki Divan'ı bu mahlasla kaleme alınmıştır.
HOCALARI VE İLK TAHSİLİ
Hz. Üftade ilk tahsilini Selçuk Hatun Camii imamı Muslihiddin Efendi adında bir zatın yanında yapmıştır. Yine ilk tasavvufi zevk ve neşveyi de muhtemelen bu zat vasıtasıyla tadmış, birçok keşif ve kerametlerine şahit olmuştur.
Hatta O'nun tarikatına intisab etmek istemiş, fakat hocası o yaşta bir çocuğu kabul etmeyerek ileride arzu ettiği yüce makamlara erişeceğini işaret etmekle yetinmişti.
Üftade bunun yanısıra Abdal Mehmed adında bir meczubdan da istifade etmiştir. Saçlarını uzatarak Abdal Mehmed'i taklid eden Üftade, Bu zat gibi zaman zaman Gökdere semtinde Cenk Kayası adında bir kayanın üzerine çıkar, saçlarını öne doğru dağıtarak Arap, İran, Hind ve Rum illerini keşfederdi.
RAHMET MERDİVENİ
ŞEYHİ HIZIR DEDE
Üftade'nin tasavvufi hayatı on yaşında iken tanıdığı Hızır Dede (öl. 913/1507) ile yeni bir mecraya girmiştir. Bayramiye şeyhlerinden olan Hızır Dede, Hacı Bayram Veli'nin (833/1429) halifesi Akbıyık Meczub'dan (öl.860/1507) icazet almıştır.
Mihalıç kasabasında koyun çobanlığı yaparken soğuktan ayakları donarak kötürüm olunca Bursa'ya yerleşmiş, Ulucami çevresinde Vaiziye Medresesi'nde ikamet etmiştir.
Üftade, Hızır Dede'nin yanında bir yandan riyazet, mücahede ve ilim tahsiline devam ederken diğer taraftan da babasının zoruyla ipekçilik mesleğinde çalışmıştır. Şifalı sulara ihtiyacı olan Hızır Dede'yi yıllarca sırtında kaplıcaya taşıyan Üftade, sekiz yıl şeyhine hizmet ettikten sonra on sekiz yaşında iken O'nu kaybetmiştir.
Hayatını ibadet, riyazet ve mücahedeyle geçiren Hızır Dede, Kuzgunlukta yahut da Pınarbaşı'nda Üçkozlar zaviyesi altında bir yere defnedilmiştir.
Üftade şeyhinden icazet almasına rağmen O'nun ölümüyle birlikte çok meşakkat ve çile çekmiştir. İsmail Hakkı Bursavi'ye göre daha sonra Üveysi tarikle kemale ererek keşfi açılmıştır. Üftade seyr-ü sülükunun bu bölümünü şöyle anlatmaktadır:
"..Andan sonra alem-i istigraka düşüp altı-yedi günde seyreyledüm. Ne nefsüm kaldı ve ne siva kaldı".
MÜEZZİNLİK, İMAMLIK ve İRŞAD HİZMETLERİ
On altı yaşlarında Ulucami'de fahri müezzinliğe ve muhtelif camilerde imamlığa başlayan Üftade, bu vazifeleri on sekiz yıl sürdürdükten sonra vaaz ve irşad hizmetlerine başlamıştır.
Doğanbey, Namazgah ve Kayhan Camilerinde hitabette bulunmuş, Aziz Mahmud Hüdayi de kendisini Kayhan Camli'nde tanıyarak intisab etmiştir.
Üftade, halkın ısrarı ve Emir Sultan Hazretleri'nin rüyada ricası üzerine Emir Sultan Camii Hatipliğine tayin edilmiş ve bu vazifeyi ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür.
Aldığı maaşı da dervişlere dağıtmıştır, Fakat daha sonraları dağın eteğinde yaptırdığı tekke ve bitişiğindeki camide Celvetiye Tarikatı'nin talimiyle meşgul olmaya başlayınca yerine yardımcısı Haleblizade Mahmud Efendi'yi görevlendirmiştir.
VELİLİKDEKİ MERTEBESİ
Hz. Üftade, hayatı boyunca ibadet, zühd ve takvaya son derece önem vermiş, şüpheli şeylerden uzak durmuştur. O daima halk içerisinde Hakk'ı aramış, uzlet yerine celveti tercih etmiştir.
İsmail Hakkı Bursevi'nin ifadesiyle Üftade, fena ve beka mertebelerini cem eylemiş, fark ve cem makamlarından yüce sözler söylemiştir. Zulmani ve nurani yetmiş bin perdeyi geçerek her nesnenin sırrına vasıl olmuştur.
0 hem malumdur yani zahirde beşeriyet mertebesindedir ve hem de meçhuldür ki sırrı gaybü'l-gaybdedir. Hak'dan başka O'na kimse muttali olamamıştır. Bu yüzden Hz. Üftade: "Beni ehl, evlad ve etbadan hiç kimse bilmemiştir" demektedir. Üftade'nin kendi usulüyle Hakk'a vasıl olduğuna şu şiiri delalet etmektedir:
Geçesin alem-i ferşi
Dahi hem Kürsi ve Arşı
Gele muştucular karşı
Digil ya hu ve ya men hu
Hz. Üftade keşifle alakalı olarak müridi Hüdayiye ders verirken riyazeti esnasında çarşıda ölüleri dirilerden daha ziyade müşahede ettiğini haber vermektedir. Bundan başka süluku esnasında kendisine bir hal arız olduğunu, bütün mahlukatın gözünden kaybolduğunu, halkın içerisinde yürürken halkı görmediğini söylemektedir.
Elini öperek ruz-i cezada kendisini unutmamasını istirham eden bir komşusuna Üftade'nin verdiği şu cevap O' nun insanlara karşı sevgi ve merhametini göstermesi açısından manidardır:
"Değil komşularımızı, bütün vilayetimizin halkını cehennemden kurtarmaya çalışalım. Lütf-ü İlahi'den istirham eyleyelim."
HALİFE ve POSTNİŞİNLERİ
Üftade çok sayıda mürid ve birçok halife yetiştirmiştir. Bildiğimiz halifeleri şunlardır: Aziz Mahmud Hüdayi (öl.1038/1628), Üftadezade Şeyh Mehmed Efendi (öl.994/1586), Üftadezade Mustafa Efendi (öl.1017/1608), Muabbir Veli Dede ( öl.1010/1601), İşkembeci Dede Can Alim Efendi, Tirevi İbrahim Efendi,, Hayreddin Efendi el-Bursevi.
Aziz Mahmud Hüdayi
İsmail Hakkı Bursavi'ye göre Üftade kamil manada iki kişiyi terbiye etmiştir. Bunlardan biri Kemal Dede adındaki müridi, diğeri ise Aziz Mahmud Hüdayi'dir. Gerçekten de Üftade'nin irşad silsilesi bu zatla yürümüş, Celvetiye Tarikatı daha
Hüdayi'nin sağlığında yüz binlere varmıştır. Hatta bu yüzden Celvetiye Tarikatı'nı Hz. Hüdayi'nin kurduğunu söyleyenler bile olmuştur.
Hüdayi, Ferhadiye Medresesi'nde müderrislik ve Mahkeme-i Suğra'da naiblik yaptığı bir sırada gördüğü bir rüya üzerine öteden beri vaazlarına devam ettiği Bursa'nın büyük mürşidi Hz. Üftade'ye intisab ederek (984/1576) bu mesleği bıraktı.
Bundan sonra çile dolu bir hayata başladı. Şeyhi Üftade'nin emri ile malını mülkünü fakir fukaraya dağıttı. Sırığın ucuna ciğer takıp sokaklarda sattı, tekkenin helalarını temizledi. Zaman oldu ki bir elmayı koklayıp üç günde bir iftar etti. Nihayet üç yıl gibi kısa bir zamanda sülukunu tamamlayarak 987 Zilhicce (1580 Ocak) ayında Şeyhi Üftade'den icazet aldı.
İrşad vazifesiyle Sivrihisar, Rumeli ve istanbul'un muhtelif semtlerinde ikamet ettikten sonra Üsküdar'da yaptırdığı tekke ve bitişiğindeki camide Celvetiye Tarikati'nı yaymaya başladı.
Bu arada tefsir hadis dersleri okuttu, kendi camii başta olmak üzere Sultan Ahmed ve Mihrimah camilerinde vaazlar verdi.
Aziz Mahmud Hüdayi 1038 (1628) tarihinde doksan yaşları cıvarında vefat ederek zaviyesindeki türbesine gömüldü.
Hazret-i Üftade'nin Postnişinleri
Hz. Üftade'den sonra Bursada'ki tekkede Celvetiye talimi aynen devam etmiş, bu tekkede Üftade'nin ahfadından Kutup İbrahim Efendi başta olmak üzere çok değerli şeyhler yetişmiştir.
Hz. Üftade'nin vefatından tekkelerin kapatılmasına kadar geçen üç buçuk asırlık zaman içinde, Üftade Dergahı'nda, on üç şeyh postnişin olmuştur. Bu postnişinler şunlardır:
1. Şeyh Mehmed Efendi
Üftade'nin küçük oğlu ve halifesidir. Babasının vasiyeti üzerine kendisinden büyük olan ağabeyi Şeyh Mustafa Efendi'den önce Üftade Dergahı'na postnişin olmuştur.
Mehmed Şemseddin Efendi, Hz. Üftade'nin nur-i kerametle küçük oğlunun az yaşayacağını bildiği için bu makamı önce O'na vasiyet ettiğini kaydetmektedir.
Şeyh Mehmed Efendi, pederinin yerine Emir Sultan Camii hatipliğine tayin olunmuş, ayrıca güzel ve Davudi sesiyle de şöhret bulmuştur. 994 (1585) yılında vefat eylemiştir.
2. Şeyh Mustafa Efendi
Hz. Üftade'nin büyük oğlu ve halifesi Şeyh Mustafa Efendi, kardeşinin vefatından sonra yerine postnişin olarak yirmi küsur yıl irşat hizmetinde bulunmuştur.
Alim ve şair bir zattır. "Bursa'nın kutbu" olarak anılan bu zatın ticaretle meşgul olduğu ve Ulu Cami'de müezzinlik yaptığı bilinmektedir.
Gece gündüz ibadet, tevhid ve zikirle meşgul oldugu bir sırada Cemaziyelahir 1017(Eylül 1608) yılında vefat etmiştir.
3. Kutub Halil İbrahim Sadık
Mustafa Efendi'nin çoçukları yaşamamış, daha çocukken vefat etmişlerdi. Bir gün içli bir yakarışla dergah-ı ilahi'ye el açarak kendisine salih bir evlat ihsan etmesi için Cenab-ı Hakk'a dua ve niyazda bulunmuştu. Çok geçmeden Halil İbrahim dünyaya gelmiş, fakat bu sefer de Şeyh Mustafa Efendi'nin ömrU vefa eylemeyip dar-i bekaya göçmüştü.
Şeyh Mustafa Efendi ölmeden önce oğlu İbrahim'in bakım ve terbiyesini damadı Şah Muhammed Efendi'ye vasiyet etmişti. İki yaşında iken yetim kalan İbrahim, eniştesi Şah Muhammed Efendi'nin himayesinde büyümüştü.
İbrahim Efendi, eniştesinin yanında on sekiz yaşına kadar devrinin resmi ilimlerini tahsil etti. Daha sonra Aziz Mahmud Hüdayi'nin arzusu üzerine İstanbul'a gelen Halil İbrahim, Hüdayi'nin yanında dört yıl riyazet ve mücahedeye devam edip seyr ü sülükünu tamamlayarak halife oldu.
Hz. Üftade'nin müridi Hüdayi'den, hilafet alarak Bursa'ya dönen Halil ibrahim'in halk arasında "kutub" namıyla şöhret bulmasi, O'nun kemalat ve faziletine delil olarak gösterilmektedir.
Misri Dergahı Şeyhi Mehmed Şemseddin Efendi "Ruhaniyyetlerinden istimdad idenler, emeline nail olur" diyerek bunu teyit eder. Halil İbrahim, aynı zamanda şairdir. "Sadık" mahlasıyla şiirler yazmıştır.
Halifelerinden Akbaba İmam Mehmed Zaifi, kendisinin birçok güftesini bestelemiştir. "Anlar bizi" kafiyeli şiiri de Niyazi Misri (öl.1106/1694) tarafından tahmis edilmiştir. Bu zat Kutub İbrahim Efendi'ye gayet derin bir hürmet duyar, huzurunda ayakta bekler ve "teberrüken" hizmetinde bulunurdu.
Sultan IV. Mehmed 1069(1658) tarihinde Bursa'ya gelerek Halil İbrahim Hazretlerini ziyaret etmiş ve duasını almıştır.
13 Ramazan 1089 (29 Ekim 1678) cumartesi günü vefat eden Halil İbrahim Hazretleri, dedesi Hz. Üftade'nin yanına gömülmekten haya ettiği için vasiyeti üzerine türbenin dışında girişte bir yere gömülmüştür. Mezar taşndaki tacı on terkli olup evlatlarının tacı da aynı şekildedir. Hakkında birçok şair medhiye, mersiye ve tarihler yazmıştır.
Gazzizade Abdullatif, Kutub İbrahim'in altmış sene sonra kabrinin açıldığını, yüzünden şebnem gibi hayat alameti görüldüğünü yazmaktadır.
4.Şeyh Mehmed Efendi
Kutub İbrahim Efendi'nin oğludur. Alim bir zat olup Bursa'nın kutbu diye anılmaktadır. Yirmi yıl irşad hizmetinde bulunduktan sonra 11 Muharrem 1109 (30 Temmuz 1697) Salı gecesi vefat eylemiştir.
5. Şeyh Mustafa Efendi
Üftadezade Şeyh Mehmed Efendi'nin oğludur. Alim ve fazilet sahibi bir zattır. Yirmi beş yıl bu hizmeti ifa ettikten sonra 2 Şaban 1134(18 Mayıs 1721) Pazartesi günü vefat eylemiştir.
6. Şeyh Hayreddin Çelebi
Şeyh Mustafa Efendi'nin oğludur. Otuz sekiz yıl fasılasız şeyhlik yapmıştır. Alim, faziletli, cömert ve herkesin sevdiği bu zat, zamanının büyük bir evliyası olarak görülmektedir.
Eşrefzade Seyyid Şerifüddin Efendi'nin kızı Maşita Hatun'la evlenmiş, bu evlilikten Mustafa Efendi, Sırrı Ali, Mehmed Eşref adında üç oğlu olmuştur. Hayreddin Çelebi, 1172(1758) de vefat eylemiştir.
7. Şeyh Mustafa Efendi
Hayreddin Çelebi'nin oğludur.İyi bir tahsil gördükten sonra babasının yanında süluka başlamıştır. Babası vefat edince Eşrefzade Şeyh Fahreddin Efendi'ye intisab etmiştir. O da vefat edince Eşrefiye Dergahı Şeyhlerinden Abdülkadir Efendi'ye intisab ederek sülukunu tamamlayıp icazet almıştır.
Şeyh Mustafa Efendi'nin müridi olan Gazzizade Abdullatif Efendi (öl.1247/1831), Şeyh Mustafa Efendi'nin hem Celvetiye ve hem de Kadiriye'den icazetli olduğunu belirtmektedir.
Şeyh Mustafa Efendi, sülükunun başlangıcından ömrünün sonuna kadar kırk yıldan fazla bir zamanda teheccüdü bırakmamış, sünnet-i seniyyeye tam manasıyla riayet etmiş, nafile namazların terk edilmesine bile cevaz vermemiştir. Abdestsiz gezmez, her abdest alışında şükr-i vudu namazı kılar, kahve, tütün gibi keyif verici şeylerden kaçınırdı.
Şeriat'ın erkanına ve tarikat adabına son derece dikkat eder, bütün vakitlerini vird, zikir, Kur'an ve kitap okumakla geçirirdi. Alim bir zattı. Abdestin sünnetleri konusunda fıkhi bir meseleden dolayı amelinden şüphe edip yirmi beş yıllık namazlarını kaza ettiği rivayet edilmektedir. Gazzizade Abdüllatif, kendisinin birçok kerametini gördüğünü söyleyerek bunları kitabında beyan etmektedir.
Şeyh Mustafa Efendi, 1 Ramazan 1217 (26 Aralık 1802) Pazar günü vefat eylemiştir, Kendisi orta boylu, hafif sakallı, kırmızı yüzlü, fukaraperver cömert bir kişiydi. Cenazesini yıkayan Hace Bekir Efendi, cenazesi yıkanırken kalbinin zikrettiğini ağlayarak anlatmıştır.
8. Ahmed Hasib Efendi
Ahmed Hasib Efendi, Şeyh Mustafa Efendi'nin oğlu olup Üftade'nin erkek evladından sonuncu postnişini olmuştur. Her türlü ilimin yanısıra Arapça ve Farsça'da da mahir olan Ahmed Hasib Efendi, Seyyid Nasireddin Buhari'nin makamına türbedar ve sonra şeyh olmuştur.
Babasının vefatından sonra da Üftade Dergahı'na şeyh olmuştur. Güzel ahlakı, nazik, kibar, alim ve faziletli bir zattı. Birçok şiir ve ilahileri vardı. Kendisinin erkek evladı yoktu. Altı yıl halkın irşadıyla meşgul olduktan sonra 1 Zilhicce 1223 (18 Ocak 1808) Çarşamba günü vefat etmiştir. Uzun boylu, orta sakallı, beyaz yüzlü, nurlu bir çehresi vardı.
9. Şeyh Burhaneddin Efendi
Ahmed Hasib Efendi'nin kızı Rukiye Hanım, Pir Kadızade Mehmed Bey'le evlenmiş, bu aileden doğan Burhaneddin Efendi, Üftade'nin erkek evladı kalmadığından bilahere dokuzuncu postnişin olarak ceddinin makamına oturmuştur.
Burhaneddin Efendi, babasının vefatını müteakip makamına geçtikten sonra "Riyaset-i Meşayıh", "Baş müderris"lik ve Seyyidlerin işlerini tanzim eden bir müessese olan "Nakibü'l-Eşraf'lık vazifeleri uhdesi'ne rilmiştir,
"Muaccelat-ı Evkaf" nezareti ve Tanzimat'ın ilanından sonra Bursa 'da teşekkül ettirilen "Meclis-i İdare-i Vilayet" vazifeleri de kendisine tevdi edilmiştir. En son 1260 (1844) yılında Sultaniye Medresesi'ne müderris olmuştur.
Burhaneddin Efendi, edib, vakur, güzel ahlaklı, iyi tabiatlı, cömert, akıllı ve kamil bir zattı. Hacca gitmiş ve Hazret-i Peygamberin Ravzası'na yüz sürmüştü.
1260 ( 1844) senesinde Sultan 1. Abdblmecid Bursa'ya geldiğinde Burhaneddin Efendi'yi ziyaret etmiş ve dönüşünde Ravza-i Mutahhara örtülerinden birini göndermiştir. Eyalet müşiri Mustafa Pasa, meşayıhı toplayarak tekbir ve tehlillerle örtüyü türbeye götürerek Üftade sandukasının üzerine örtmüşlerdir.
Şeyh Burhaneddin Efendi, Zilkade 1262 (Ekim 1845) de vefat eylemiştir.
10. Mehmed Üftade Efendi
Şeyh Burhaneddin'in oğludur. 1252 (1836) da doğmuş, 1261 (1845) de babasının vefatını müteakip onuncu postnişin olarak makamına oturmuştur.
Mehmed Üftade'nin babası Şeyh Burhaneddin Efendi'nin hanımı kısır olduğu için çocuğu olmuyordu. Bu yüzden hanımı kendisine bir cariye hediye etmişti. Bu cariye hamile kalınca Hz. Üftade rüyada çocuğun erkek olacağını müjdelemiş ve adını Mehmed Üftade koymasını emretmişti.
Bu emir gereği doğan çocuğun adı Mehmed Üftade konmuştu. İşte bu çocuk büyüyünce babasının yerine onuncu postnişin olarak oturdu.
Yetmiş senenye yakın şeyhlik yapan Mehmed Üftade, rind ve laubali meşreb, yani geleneklere aldırmayan içi irfan ve ilim, ile dolu, hiç çekinmeden içine geleni söyleyen, naz ehli aşık bir zattı. Daha ziyade münzevi bir hayat sürüyordu.
Mehmed Üftade, 2 Zilkade 1331 (3 Ekim 1912) Cuma günü "Hu" zikriyle vefat etmiştir.
11. Mehmed Efendi
Mehmed Üftade'nin oğludur. Babasının vefatını müteakip bir yıl kadar şeyhlik yaptıktan sonra 6 Zilhicce 1332 (26 Ekim 1913) Pazartesi günü vefat eylemiştir.
12. Hakkı Efendi
Onuncu postnişin Mehmed Üftade'nin oğludur. Ağabeyi Mehmed Efendi vefat edince yerine geçmiştir. Ne kadar bu hizmeti sürdürdüğü ve ne zaman vefat ettiğine dair bilgi yoktur.
13. Muhtar Efendi
On birinci postnişin Mehmed Efendi'nin oğludur. Muhtar Efendi'nin meşihati zamanında 1925 yılında 677 sayili kanunla tekkeler ve türbeler kapatılmıştır.
Üftade Dergahı'nda postnişinlik yapan şeyhlerin tamamı Üftade Türbesi'nde medfundur.