İbrahim bin Ethem hazretleri şehzâdeliği zamanında birgün odasına girince hizmetçisinin kendi yatağında yattığını görüp öfkelendi ve dövdürttü.
Hizmetçi dayağı yedikçe gülüyordu. Bunun sebebini sordu. Hizmetçi dedi ki:
- Yatağınızı temizlerken bir an yatağınıza yattığım için bu kadar dayak yiyorum. Siz ise yıllardır bu yatakta yatıyorsunuz. Acaba âhırette hâliniz nice olur diye düşündüm de onun için gülüyorum.
O anda İbrahim bin Ethem hazretleri, makâmını terkederek evliyâlardan oldu.
BİLDİĞİ İLE AMEL ETMEK
İbrahim bin Ethem hazretleri yolda bir taş gördü.
Üzerinde, “Çevir ve altını oku!” yazılıydı.
Çevirdi; üzerinde şöyle yazıyordu:
“Eğer öğrendiğinle amel etmiyorsan ne diye bilmediğini öğrenmek istiyorsun?”
Bu yazı kendine çok tesir etti. “Yâ Rabbî! Seni tanıyan hakkıyla tanıyamamıştır. Şimdi seni bilmeyen bir kimsenin hâli nasıl olur?” dedi ve çok ağladı
SEN KİMİN KULUSUN
Birgün kendisine şöyle sordular:
- Sen kimin kulusun?
Titredi, yere düştü ve kendinden geçip yerde çırpınmaya başladı.
Kendine geldi, kalktı ve bir âyet-i kerîme okudu.
“Niçin cevap vermedin?” dediklerinde buyurdu ki:
- Korktum. Eğer O’nun kuluyum desem, benden kulluk haklarını ister; değilim desem, bunu da hiç diyemem.
Allah dostlarından olan İbrahim Ethem -kuddise sırruh-Hazretleri taç ve tahtını terk etmeden evvel Belh hükümdarı ve yeryüzünün en zengin şahsiyeti idi. Otuz adet paşasıyla sarayına girip çıkardı, mizacı da hayli sert ve haşin idi.
Bir gece sarayında atlastan yapılmış yatak, yastık ve yorgan örtüleri arasında muhteşem yatağında uyuyordu.
Sarayın tavanından gelen bir gürültüyle birden tatlı uykusundan uyandı. Dinledi, tavandan tıkır tıkır sesler geliyordu.
Sanki damda biri vardı ve yürüyor gibiydi. Hiddetle kalktı yatağından ve seslendi!
- Hey, kim var orada?
Bir ses geldi ve;
- Ben varım! dedi.
- Sen de kimsin, benim sarayımın tavanında ne arıyorsun? diye sordu.
- Devemi kaybettim de onu arıyorum.
Garip birisiydi konuşan.
İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretlerinin kan beynine sıçradı, şiddetle bağırarak azarladı, tersledi o kişiyi.
- Sen deli misin, budala mısın, be adam? dedi.
Haydi defol oradan, sarayın tavanında deve mi aranır?
Yukarıdaki ses alaylı alaylı karşılık vererek;
- Ya siz hükümdar hazretleri, siz akıllı mısınız?
Söylesene bakayım bana, o atlas yataklarda Allah-u Teâlâ aranır mı hiç? Orada Allah-u Teâlâ bulunur mu?dedi.
İbrahim Ethem -kuddise sırruh-Hazretleri bundan büyük bir ders almıştı, işin hikmetini anlamıştı.
Ertesi gün ceylan avına gider. Bir ceylanı avlamak üzere peşine düşer. Fakat bir müddet koşturduktan sonra derinden bir ses, “Sen bu dünyaya av için mi geldin?” diye seslenir.
Pek önemsemez. Av peşinde koşmaya devam eder. Bu sefer ses daha yakından gelir, “Uyan uyan, uyandırılmadan evvel uyan, sen bu dünyaya av için mi geldin?” der. Biraz irkilir ama avın heyecanından devam eder, çünkü ceylana çok yaklaşmıştır.
Fakat titretircesine sesi şiddetli bir şekilde yine duyar; “Ey İbrahim uyan uyan, uyandırılmadan evvel uyan.
Sen bu dünyaya av için mi geldin?” Avın peşini bırakır, bütün debdebeli hayatını da bırakır, yolda gördüğü çobana da padişahlık kaftanını ve tacını giydirir, çeker gider. Saraya bir daha dönmez, sade bir hayat içinde ibadet ve taat ile meşgul olur.
Bir gün bir deniz kenarında otururken baş vezirlerinden birisi yanına gelir;
“Padişahim neredesiniz halk sizi arıyor, sizi bekliyor.” der. Israrla saraya dönmeye ikna etmeye çalışır. İbrahim Ethem -kuddise sırruh-Hazretleri baş vezirine dönerek;
“Ben hakikati buldum, beni rahat bırak.” der, vezir ısrar eder. “Hükümdarım sizin gibisini nerede bulacağız, siz hükmedin ne isterseniz yapacağız.” der.
Bunun üzerine yakasından bir iğne çıkarır ve denize atar, balığa o iğneyi alıp getirmesini söyler, balık birazdan ağzındaki iğneyi İbrahim Ethem -kuddise sırruh-Hazretlerine uzatır. Baş vezire dönerek; “Ben hükümdar iken böyle hükmedebilir miyim?” der.
Baş vezir onun Allah yoluna döndüğünü ve hakikati bulduğunu anlar, ondan duâ isteyerek müsade ister ve ayrılır. Allah-u Teâlâ, dostlarını böyle ayıklar ve kendine döndürmeyi murad ettiği kullarının kalbine nurunu akıtır.
Herkes yatarken, sen kalkacaksın, herkes uykudayken sen uyanık olacaksın, herkes gülerken, sen ağlayacaksın. Yaratanın rahmetiyle af ve mağfiretini dileyeceksin ki O Sultan da bizleri affetsin.